“Geçmişten günümüze değerlerimiz konuşuyor” Hikmet Orhunbilge “MİRASIM ALTINORDU”
Milliyet Ege Spor Servisi, yine bambaşka bir yayın formatı ile sizlerle. Türk futbolunun ve İzmir futbolunun iz bırakan isimlerini, Milliyet Ege Spor Müdür Mehmet Demirtaş ve yazar Fatih Tanfer, sizlerle buluşturuyor.
18 yaşında kapısından girdiği Altınordu’ya 17 yıl hizmet etti. O, tüm türkiye’nin saygı duyduğu futbolcu nam-ı diğer ‘Serçe’ Hikmet Orhunbilge…
* Paramız, kaliteli formalarımız, güzel toplarımız yoktu ama içimizde futbol aşkı vardı…
* Sait Altınordu gibi bir insanı tanımak ve “Hoca-Öğrenci” ilişkisi yaşamak ayrıcalıktı…
* Başkan Seyit Mehmet Özkan’ın yaptıklarını gözlemlerken imreniyorum…
Milliyet Ege Spor Müdürü Mehmet Demirtaş ve usta kalem Fatih Tanfer, tarihin tozlu sayfalarını sizler için karıştırmaya devam ediyor.“Geçmişten Günümüze Değerlerimiz Konuşuyor” köşesini siz sporseverlere sunuyor. Ağabeyi ve kendisinden sonra oğlu Barış Orhunbilge’nin hizmet etmeyi sürdürdüğü Altınordu’ya bir ömür harcayan Hikmet Orhunbilge, hayat hikayesini sizler için anlattı. Buyurun keyifli okumalar….
* Sevgili Hikmet Orhunbilge, bize kendinizden bahseder misiniz?
15 Ocak İzmir doğumluyum. Futbola mahalle arasında başladım. 16-17 yaşlarında Hilalspor ile amatör kümede oynamaya başladım. Aynı sezon Altınordu’nun seçmelerinin olduğunu duydum ve katıldım. Ruhi Karaduman Hocamızın yönettiği o günkü seçmelerde iki gol attım ve yıllarca sürecek Altınordu maceram işte bu şekilde başladı.
Altınordu’nun Altınordu, İzmir’in de İzmir olduğu yıllarda kırmızı lacivertli formayı giydim. Alsancak Stadı tribünlerinin hınca hınç dolu olduğu yılları yaşadım. Paramız, kaliteli formalarımız, güzel toplarımız yoktu ama içimizde futbol aşkı vardı. Altınordu’dan aldığım ilk aylığı hiç unutmam, parayı cebime koyup, esnaflık yapan babama götürmüştüm. 18 yaşlarında kapısından girdiğim Altınordu’da koca bir adam oldum. Tam 17 yıl boyunca forma giydim. Bir sezon Kadri Aytaç’ı kıramayıp Tirespor’da oynasam da hemen geri dönüp, futbolu çok sevdiğim kulübümde noktaladım. Şimdi geriye dönüp baktığımda benim gibi yaşamını kulübüne adamış çok insan hatırlıyorum. Nevzat, Fevzi, Gürsel, Ayhan ve Ayfer gibi. Bu dönemin futbolcuları için arma her şeyin üzerinde gelirdi. Uzun seneler Kemeraltı ve Tepecik‘te esnaflık yaptım ve ailemi geçindirecek parayı kazandım. İki tane aslan gibi evlat yetiştirdim. Bizde Altınordulu olmak bir gelenek. Büyük oğlum Metin’in adını, Metin Oktay’a olan hayranlığım nedeniyle koydum. Ben baba olduğumu İstanbul’da bir Galatasaray maçı öncesi kamp yaptığımız otelde öğrenmiştim. Ertesi gün maça çıkarken seramoni öncesi Metin Ağabey ile iki takım kaptanı olarak yan yana geldiğimizde, ilk ona söylemiş ve helallik istemiştim. Metin Ağabey’in bana gözleri dolarak sarıldığını hiç unutamam. Diğer oğlum Barış. Şu anda çok sevdiği Altınordu’da CEO. Kardeşim İsmet Orhunbilge de öz be öz Altınorduludur. Futbolla hiç ilgisi yoktu, başarılı milli bir atletti. Ben askerdeyken gazetelerde Altınordu maçlarını takip ediyordum, bir baktım “İsmet” diye bir oyuncu forma giyiyor. Ben tabi bizim İsmet olduğunu hiç düşünmemiştim, çok sonradan öğrendim İsmet ile yıllarca birlikte forma giydik. Candoğan Sakaoğlu’nun Başkanımız olduğu dönemde Galatasaray’ı temsilen Metin Oktay ile Gündüz Kılıç İzmir’e kadar gelip bizi (Hikmet&İsmet) kulübümüzden istediler. Ama Başkan Sakaoğlu o dönem “Canımı isteyin, onları istemeyin. Onlar bizim evlatlarımız” deyince akan sular durdu ve Galatasaray’a iki kardeş olarak transferimiz gerçekleşmedi.
* Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Rakip stoperin üzerine üzerine giderken, topu arkaya alıp iki ayağınla rakibin üzerinden aşırtma hareketim vardı. Bu hareket son dönemde çok moda oldu. Dünyanın en yetenekli oyuncuları yapmaya başladı. Ben bunu daha 20 yaşındayken keşfetmiştim. Her maç 5-6 defa yapıyor, rakibi geçip ortayı yapıyordum. O zaman böyle televizyonlar falan her maçı vermediği için rakipler durumu anlayamıyordu, anlayınca da zaten iş işten geçmiş oluyordu. Bir gün Galatasaray ile Mithatpaşa Stadı’nda oynuyoruz. Ben sağ kanatta oynuyorum, karşımda ise Gökmen Özdenak var. Çizgiye yakın yerde kıstırınca onu, o meşhur hareketi yaptım. Ama Gökmen iki adım geriye gidip topu göğsüyle stop etti. Bir daha denedim ama hiçbirinde başarılı olamadım ve her seferinde topu aldı. Maçtan sonra hiç üşenmeden gidip sordum, meğer kardeşi Yasin Özdenak beni seyretmiş ve bu hareketi sürekli yaptığımı görünce ağabeyi Gökmen’i Hikmet’e oyun içerisinde dikkat et diye uyarmış. Diğer bir anım ise çok sevdiğim ve saygı duyduğum Sait Altınordu ile ilgili; Altınordu seçmeleri sonrası genç takımda oynuyorum, antrenman bitti eve geldim. Akşam ailece yemek masasındayız dışarıdan birisi ‘Hikmet’ diye sesleniyor; çıktım bir de baktım Sait Hoca… “Hikmet çabuk eşyalarını topla benimle geliyorsun” dedi. Elim ayağım titreyerek çantamı hazırladım, arabaya bindik doğru Çeşme’ye A Takımımızın kamp yaptığı Turtes Otel’e. (Sait Hoca beni beğenip antrenmanlarda takip ediyormuş meğer) Ertesi gün Alsancak Stadı’nda Hacettepe ile oynuyoruz. Maç öncesi soyunma odasındayız kadro açıklandı; “Sağ açık Hikmet!” dedi. Elim ayağım boşaldı, heyecandan titreyerek formalarımı giyiyorum. 18 yaşımdayım ve ilk kez profesyonel maça çıkacağım. Maç 1-1 devam ederken, sol bekimiz Kalaycı Yılmaz soldan sıfıra inip nefis bir orta yaptı, kaleci topu tutmak üzereyken iki eli arasından topa kafayı vurdum ve maç bu golle 2-1 sona erdi. İlk profesyonel maçım ve ilk golüm… Asla unutamayacağım bir anımdır. Sait Altınordu gibi bir insanı tanımak ve onun gibi olağanüstü bir yetenek ve karakter ile “Hoca-Öğrenci” olarak hayatı paylaşmak çok ayrıcalıklı bir duyguydu benim için.
* Yeni nesile önerileriniz var mı?
Bizim dönem altyapı eğitimi, analizler, beslenme, istatistik falan görmedi. Biz, Brezilyalılar gibi doğaçlama oynadık. Yeteneğimizle bir yerlere geldik. Oysa şimdi gençlerin önünde önemli fırsatlar var. Her maçı izliyorlar, her maçı analiz ediyorlar, en iyi antrenörlerden eğitim alıyorlar. Bana göre tek eksikleri, futboldan zevk almayı bilmemeleri. Futbol sayesinde eğlenebilseler, zevk alsalar, hayatı keşfetseler önlerindeki kapılar bir o kadar kolay açılacak. İnsan sevmediği işi başarılı bir şekilde yapamaz. Değil 10 bin saat 50 bin saat antrenman da yapsa başarılı olamaz. Ronaldo, evet çok çalışıyor ama futbolu çok seviyor ve sevdiği için bu noktalara ulaşıyor. Messi, sahada eminim çok eğleniyor. Brezilyalı oyuncular futbolu yaşam biçimleri olarak görüyor. Eğer futbolu içselleştiremezseniz işiniz çok zor. Altınordu’da Seyit Mehmet Özkan’a bakınca imreniyorum. Allah, Mehmet Bey’e sağlık, güç versin. Türk futbolu ve ülke gençleri için harika yatırımlar yapıyor. Tesislere gidince sahaya çıkasım geliyor. Bir centilmenlik ocağıdır Altınordu. “Vefa” duygusunu her zaman bizlere yaşatıyorlar.
* Türk futbolunun bugünkü durumunu değerlendirir misiniz?
Türk futbolu, herkes eleştirse de aslında kötü noktada değil. Kendimizi Avrupa’nın en ünlü ligleriyle kıyaslıyorlar. Biz hangi sektörde Avrupa ile başa baş durumdayız ki futbolda olalım. Biz Akdeniz ülkesiyiz, çalışmayı fazla sevmez, futbolun fantastik tarafını oynarız. Bana göre Türk futbolundaki en büyük eksiklik yöneticidir. Günlük başarılar peşinde koşan, gençlere yatırım yapmayan bir anlayış hiçbir zaman başarılar elde edemez. Bunun örneklerini yıllardır görüyoruz. İnşallah Altınordu, kurduğu öz kaynak sistemiyle herkese doğru yolu gösterecektir.
‘Serçe’
lakabını nasıl aldı?
Benim lakabım ‘Serçe’ idi. Sahada koşarken balerin gibi sadece parmak uçlarım çime basardı, koşu stilim böyle seke seke olunca, ‘Serçe’ lakabını taktılar bana. Yaşım 77 oldu halen şu tabanlarımı yere basamadım, futbolda bu tarz koşunun çok faydasını gördüm, çünkü neredeyse hiç sakatlanmadım.