“Geçmişten günümüze değerlerimiz konuşuyor” Mustafa Güngören, “En güzel yıllarım Altınordu’da geçti”
Milliyet Ege Spor Servisi, yine bambaşka bir yayın formatı ile sizlerle. Türk futbolunun ve İzmir futbolunun iz bırakan isimlerini, Milliyet Ege Spor Müdür Mehmet Demirtaş ve yazar Fatih Tanfer, sizlerle buluşturuyor.

- Türk futbolunda aynı maçta hem penaltı atan hem de kurtaran ilk kaleci olarak tarihe geçti. 25 yaşında spor hayatına veda etmesine rağmen birçok başarıya imza attı. Onun adı Mustafa Güngören…
- Futbol benim için yaşam biçimi. Babamın karşı çıkmasına rağmen kramponlarımı gizleyerek evden çıkar, top oynardım…
- Altınordu, Türk futbolunun geleceği olan sporcuları yetiştirmeye günümüzde de devam ediyor. Altyapının önemi büyük…
Milliyet Ege Spor Müdürü Mehmet Demirtaş ve usta kalem Fatih Tanfer, tarihin tozlu yapraklarını siz sporseverler için karıştırmaya devam ediyor.
Türk futboluna hizmet etmiş, İzmir sporuna adını yazdırmış isimleri “Geçmişten Günümüze Değerlerimiz Konuşuyor” köşesine taşıyor. Genç yaşta Türkiye Birinci Ligi’nde mücadele etti. Altınordu’nun kalesine geçti, Genç ve Ümit Milli Takım’larda oynayıp, başarılı performansıyla herkesi kendisine hayran bıraktı. A Milli Takım’a kadar yükseldi. Ardından Beşiktaş’a transfer olan fakat yeni kulübünde yaşadığı sorunlar yüzünden futbol hayatını 25 yaşında noktalamak zorunda kalan Mustafa Güngören, kısa olmasına rağmen dolu dolu geçen futbol hayatını Milliyet’e anlattı.
* Sevgili Mustafa Güngören, bize kendinizden bahseder misiniz?
8 Mayıs 1951 Tire doğumluyum. Tire’nin yetiştirdiği değerlerden bir tanesiyim. Futbol hayatıma Tire Gençlik’te başladım. O zamanlar daha Tirespor yoktu. Voleybol, basketbol oynuyorduk okulda. Boyum 1.85’ti. Beni boylu görünce futbolda kaleci yaptılar. Buradaki başarılı performanslarım sayesinde birçok kulübün dikkatini çektim.
Onlardan birisi de Altınordu’ydu. 1968 yılında Altınordu’da genç bir kaleci olarak görev aldım. Tam 6 sezon bu güzide kulübün kalesini başarıyla korudum. 23 kez Milli Takım forması giydim.
Aynı zamanda attığım penaltılarla tanınan bir kaleciydim. Bir Kütahyaspor maçında takımım adına bir penaltı atmış ve bir de penaltı kurtararak tarihe geçtim. Akdeniz Oyunları’nda da en başarılı kaleci unvanını kazanmış, 1974 yılında bir kaleci için rekor bir parayla Beşiktaş’a transfer olmuştum. Orada da güzel zamanlarım geçti.
* Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Babam tüccardı. Varlıklı bir aileden geliyordum. Ben futbolcu olmak istiyordum, babam ise bunu reddediyordu. Ancak ben gizli saklı da olsa futbola devam ediyordum. Kramponlarımı sakladığım zamanları hatırlıyorum. Daha sonra benim yükseldiğimi ve transfer tekliflerimi duyunca bir gün bana, “Senin için Zihni Güngören’in oğlu diyorlardı. Şimdi ise bana Mustafa Güngören’in babası diyorlar” demişti. Bunu hiç unutamam.
Öte yandan, Göztepeli Mehmet Aydın (Büyük Mehmet) benim idolümdü. Nevzat Güzelırmak da öyle. 18 yaşımda Altınordu’ya geldiğim zaman onlarla karşı karşıya oynamıştık. Tabi o zamanlar efsane bir takımdı Göztepe. Onları izlemek büyük keyifti. Onlara hayran olarak büyüdüm.
Bu efsane isimlerle karşı karşıya gelince inanılmaz heyecanlandım. Bir de genç milli takımımızla bir anım var. Doğu Almanya ile oynuyorduk. Kramponumda bir sorun yaşamıştım. Tabi o zamanlar değiştireceğim bir krampon yok. Ben de devre arasında tamir etmeye başladım. Bir baktım herkes ikinci yarı için çıkmış. Hemen koştum sahaya. Maç başlamıştı. Hakem beni görünce şaşırdı ve düdüğünü çaldı. Türkiye Genç Milli Takım’ında kaleci yoktu. Herkes şaşkın tabi. Koşa koşa kaleme geçtim. Türkiye’deki gazeteler, ‘Mustafa tuvalette kilitli kaldı’ diye yazmışlardı.
* Yeni nesile önerileriniz var mı?
Bizler kötü şartlarda oynadık. Dizlerimiz hep yara bere içerisindeydi. Yaralarımız yüzünden pantolon giyemezdik. Şimdi imkanlar çok güzel. Lütfen bunun kıymetini bilsinler. Yeme içme hepsi bir sporcu için çok önemli. Bizim evlatlarımız istenildiğinde en iyisini yapabilecek kabiliyete sahip. Ülkenin genç nüfus oranı başta spor olmak üzere, sanayi, ekonomi, kültür-sanat, eğitim gibi her alanda kalkınmamızın önünü açar. Yeter ki bizler bu gençlerimizi destekleyelim. Gençlerimiz de ülkeye hizmet etmek için gönüllü olsunlar. Ülkece isteyip de yapamayacağımız hiçbir şey yok. Gençliğimiz üretmekten kaçmasın. Çalışmaktan kaçmasın. Onların enerjisi ve üretkenliği bu ülkenin geleceğini aydınlatacaktır.
* Türk futbolunun bugünkü durumunu değerlendirir misiniz?
Fatih Terim’i çok seviyorum, çok iyi bir teknik adam. Ancak 14 yabancı kuralını kabul etmemeliydi. Bu konuda hata yaptığını düşünüyorum. Onu bu konudan dolayı affetmiyorum. Bu kural kesinlikle ülkemize zarar verdi. Altınordu gibi yetiştirici kulüplerimizin artmasını istiyorum. Yetiştiremiyoruz, pahalı transferler yapıyoruz. Sonra borçların altından kalkmak zor oluyor. Devlete sığınarak borcu silsin diye bakıyorlar. Böyle iş olmaz. Bizler, şahsi kabiliyetlerimizle bir yerlere geldik. Altınordu’da birçok isim milli takıma kadar yükseldi. Şimdi ne yazık ki çıkan futbolcu yok. Son zamanlarda kaleci olarak Uğurcan’ı beğeniyorum. Bu tarz oyuncuların sayısı artmalı.
* Futbolu genç yaşta bıraktınız, bunun sebebi nedir?
Benim futboldan soğumam, Horst Buhtz’la başladı. Ancak ilk beş haftada galibiyet alınamayınca Alman hoca gönderilip yerine Gündüz Tekin Onay getirilmişti. Gündüz Hoca da kalede daha çok Mete Bozkurt’a şans verdi. Ben de sezon sonunda, yani 25 yaşımda futbolu bırakmaya karar verdim. Ailem beni İzmir’e çağırdı, “Yeter artık, iyi bir evlilik yap” dediler. Futbolu bıraktım ve İzmir’e yerleştim. Aslında İzmir’de oynamak niyetindeydim ama burada o parayı verecek kulüp yoktu. Bugünkü şartlar o zaman yoktu. Kulüpler transfer ücretinin yarısını verir, yarısı kalırdı. Bu sebepten çok erken bir yaşta futbolu bıraktım” dedi.