“Geçmişten günümüze değerlerimiz konuşuyor” Mehmet Işıkal, “Göztepe’ye borcumu ömrümce ödeyemem”
Milliyet Ege Spor Servisi, yine bambaşka bir yayın formatı ile sizlerle. Türk futbolunun ve İzmir futbolunun iz bırakan isimlerini, Milliyet Ege Spor Müdür Mehmet Demirtaş ve yazar Fatih Tanfer, sizlerle buluşturuyor.
- Futbola ilk adımını İstanbul’da attı. İzmir’e seçmelere geldi ve İzmirspor’la tanıştı. sağlık sorunu nedeniyle futboldan 6 ay ayrı düştü. herkes sırtını döndü, Göz Göz kapılarını açtı. O, küllerinden yeniden doğan futbolcu “Papi” Mehmet Işıkal…
- “11 yıl aralıksız aynı takımda oynamak inanılmaz bir duygu. O dönem teklif yağıyordu. Kimse sevdasını terk etmedi. Göz Göz bizi, biz onu bağrımıza bastık…”
- Bir Türkiye Kupası, bir Cumhurbaşkanlığı Kupası kazandık. Fuar Şehirleri Kupası’nda 64 takım içinden ilk 4’e kaldık. Bu kulüp hepimize saygınlık, kişilik ve güven verdi…”
Milliyet Ege Spor Müdürü Mehmet Demirtaş ve usta kalem Fatih Tanfer, tarihin tozlu yapraklarını sizler için karıştırmaya devam ediyor. “Geçmişten Günümüze Değerlerimiz Konuşuyor” köşesiyle Türk futboluna hizmet etmiş, İzmir sporuna adını altın harflerle yazdırmış isimlerin hikayelerini, siz sporseverlere sunuyor. Futbol yaşamına İstanbul’da başlasa da bir şekilde yolu İzmir’le kesişti. Bir tren yolculuğu sırasında camın açık kalması sonrası geçirdiği soğuk algınlığı sebebiyle futboldan 6 ay uzak ve kulüpsüz kaldı. Yılmadan, usanmadan çalışarak kendini Göztepe’ye kabul ettirdi. 11 yıl sarı kırmızılılara hizmet etti ve kulübün efsanelerinden oldu. Milli Takım formasıyla da unutulmazlara imza attı. Taraftarın “Papi” takım arkadaşlarının ise “Küçük” olarak bildiği Mehmet Işıkal, spor yaşantısını, unutamadığı anılarını, Türk futbolunun bugünkü durumunu sizler için anlatıyor. Keyifli okumalar…
- Sevgili Mehmet Işıkal, bize kendinizden bahseder misiniz?
1941’de Uşak’ta dünyaya geldim. Küçük yaşlardayken ailem, İstanbul’a yerleşme kararı aldı. Önce bir mahalle takımı olan Savaşspor’da oynadım. Daha sonra Şişli Hürriyetspor’a geçtim. 1 sene sonra da 1. Amatör Lig takımlarından Alibeyköy’de oynamaya başladım. Galatasaray’ın seçme yaptığını duydum ve bu seçmelere katıldım. Elemelerden geçmeyi başardım. Ancak bu sevincim yarım kaldı. Çünkü o sezon İstanbul’daki amatör takımların nakil işlemlerine ara verilmiş. Ben de antrenörlerim aracılığıyla Bursa’ya yönlendirildim. Genç Milli Takım’a yükselsem de Bursa’da İsmet Hocamız, yaşımızı büyütmüştü. Yaşlarımız tutmadığı için de Genç Milli Takım’a giremedik. Ahmet adında yakın bir arkadaşım vardı. İzmirspor’un oyuncu seçeceğini öğrendik. Bu seçmeler için İzmir’in yolunu tuttuk. Seçmeleri geçmemize rağmen Ahmet, geri dönmek istediğini söyledi. Ben de oynamak istiyordum. Bir süre İzmirspor’da kaldım. Ancak çok değerli isimler vardı. Ben o sıralar forma şansını fazla bulamadım. Ardından 1962 yılında Bornova’da askerliğe çağrıldım. 2 ay istihkam takımında amatörde futbol oynadım. Askerliğimin bitmesiyle birlikte yeniden 1964 yılında İzmirspor’a döndüm. Sezonun son maçlarına denk gelmiştim. Yanılmıyorsam son 4 karşılaşmada oynayabildim. Takımın sağ beki Rus Erol, cama vurmuş ve bileğini kesmiş. O durumdayken maça çıkamayacağı için onun yerine ben oynadım. Ancak İzmir’de fazla oynayamadım ve Alibeyköy’e gittim. Feriköy maçında bir antrenör beni gördü ve beğendi. 1964 senesinde Feriköy’de oynamaya başladım. Sözleşmem 2 senelikti. İlk sezon benim adıma iyi geçse de ikinci sene soğuk algınlığı geçirdim. Bu hastalığım yüzünden 6 ay futboldan uzak kalmak zorunda kaldım. Sezon sonunda benimle sözleşme imzalamak istemediler. Benim de aklıma İzmir ve Seyfi Talay gelmişti. Seyfi Talay’a durumumu anlattım. O da başladı İzmir’deki kulüpleri aramaya. İzmirspor’dan Sami Özok ile görüştü. Hastalığımdan dolayı beni istememiş. Aynı cevabı Karşıyaka ve Altınordu’dan da almış. Geriye Seyfi Talay’ın da oynadığı Göztepe kalmıştı. Özdemir Boyer, pazartesiyi beklememi söylemiş. Pazartesi gittiğimizde bana ne kadar istediğimi sordular. Ben de ne isteyeceğimi bilemedim. Onlar bir rakam söylemem için ısrar ettiler, ben de aklımdan geçeni söyledim. Böylece artık Göztepeli olmuştum. 1966 senesiydi. O sene İzmir’de inanılmaz bir sıcak vardı. Antrenmanlar başlamıştı. Adnan Süvari beni hazırlık maçlarında sürekli oynatıyordu. Takıma ilk katıldığım zamanlar benden umutlu değillermiş. Ben o bölgede iyi oynayınca ‘Göztepe iyi sağ bek almış’ diye konuşuyorlarmış. 1976 yılında futbolu bırakana kadar Göztepe’nin formasını şeref ile giydim.
- Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Göztepe’de oynarken Eskişehirspor ile kupa maçımız vardı. Eskişehir o zamanların en iyi takımlarından. İlk maçta deplasmanda kaybetmiştik. Daha sonra İzmir’e rövanş için geldiler. Maç başladı. Fevzi golü attı ve 1-0 öne geçtik. Devreye az kalmıştı ki hakem Çağlayan’ı oyundan attı, 1 kişi eksik mücadele etmek zorunda kaldık. Daha sonra gol yedik ve soyunma odasına 1-1 beraberlikle gittik. İkinci yarı için sahaya çıkıyorduk. Koridorda Adnan Süvari durmamızı söyleyerek yanımıza geldi ve ‘Şimdi sahaya çıkıyorsunuz ve Çağlayan için tüm gücünüzle oynuyorsunuz, kazanıyorsunuz. Onun eksikliğini hissettirmeyin’ dedi. Biz de çıktık sahaya. Bir top oynadık, akıllara zarar. Herkes sanki 2 kişilik oynuyordu. Maçı da 3-1 almıştık. Bir de o zaman ki adıyla Fuar Şehirleri Kupası maçımız vardı. İzmir’de Antwerp’i 2-0 yenmiştik. Daha sonra deplasmana gittik. Rakibin sol açık oyuncusu benim tarafımdan inanılmaz geliyordu. Ben de Ertan’a, ‘Bundan kurtulmamız lazım. Sen üzerine oyna, bana gelene kadar sendelesin’ dedim. O da dediğimi yaptı. Bir pozisyonda rakibimin ayağına bastım ve yere düşürdüm. Baktılar ki oyuna devam edemeyecek, oyuncu değişikliği yaptılar. Ondan sonra Fevzi attı ve biz maçı kazandık.
- Yeni nesile önerileriniz var mı?
Bu dönemdeki oyuncular, muhakkak bizden daha iyi ve daha yeteneklidir. Her gün antrenman yapıyorlar ve ayrı ayrı antrenörlere sahipler. Bu dönemde oyuncular, bu imkanlara sahipken kendilerine iyi bakmalılar. Antrenörlerini iyi dinleyerek onların dedikleri doğrultusunda ilerlemeliler. İyi beslenmeli, uykularına ve dinlenmelerine dikkat etmeliler.
l Türk futbolunun bugünkü durumunu değerlendirir misiniz?
Takımlarımızda çok yabancı olduğu için kısıtlama getirilmeli. Bu şekilde futbolumuzun bir yere varamayacağı görüşündeyim. Milli Takımımız ise gayet iyi gidiyor. Şenol Hoca’nın takımın başına gelmesiyle müthiş bir çıkış yakaladık. İyi oyuncularımız var. Gurbetçi kardeşlerimiz de çok iyi işler yapıyorlar. Çünkü iyi eğitimler alıyorlar. Demek ki bizim de iyi eğitim vermemiz gerekiyor. Bu yönümüzü biraz daha geliştirmeliyiz.
‘Papi’ lakabı
nereden geliyor?
Takıma geldiğim zaman 3-4 tane Mehmet vardı. Onlara da farklı lakaplar takıldı. En son ben geldiğim için maç listelerine adım ‘Küçük Mehmet’ diye yazılırdı. Takım arkadaşlarım ve taraftarlarımız ise bana ‘Papi’ diyorlardı. Bu lakabı rahmetli Gürsel Aksel takmıştı. Ben erken
yaşta evlendiğim ve de baba olduğum için bu unvanı uygun görmüştü. ‘Papi’, baba anlamına
geliyordu.