“Geçmişten günümüze değerlerimiz konuşuyor” Mithat Mıhçı, “Ben, baştan aşağı Altay’a bürünmüşüm”
Milliyet Ege Spor Servisi, yine bambaşka bir yayın formatı ile sizlerle. Türk futbolunun ve İzmir futbolunun iz bırakan isimlerini, Milliyet Ege Spor Müdür Mehmet Demirtaş ve yazar Fatih Tanfer, sizlerle buluşturuyor.

- Futbol hayatına ilk adımı Altay’da attı. Tam 9 yıl profesyonel olarak siyah beyazlı formayı terletti. 1 yıllığına Beşiktaş’a transfer olsa da, yuvasına geri döndü ve futbolculuk kariyerini noktaladı. O, Altay’ın yaşayan efsanelerinden Mithat Mıhçı..
- ”Altay’da büyüdüm, kendimi kanıtladım ve Beşiktaş’a transfer oldum. Kulübüme iyi paralar kazandırdım. Kariyerimi başladığım yerde, evimde noktaladım”
- Türk futbolu neredeyse batma noktasına geldi. Virüs süreci, spor ekonomisinde büyük delik açacak. Asıl önemli olan bundan sonra izlenecek yol olacak”
Koronavirüs salgını nedeniyle spor müsabakalarına verilen arada Milliyet Ege Spor Müdürümüz Mehmet Demirtaş ve usta kalemimiz Fatih Tanfer, güzel tarihin tozlu yapraklarını sizler için karıştırmaya devam ediyor. “Geçmişten Günümüze Değerlerimiz Konuşuyor” köşesiyle Türk futboluna hizmet etmiş, İzmir futboluna adını altın harflerle yazdırmış isimlerin hikayelerini, siz sporseverlere sunuyor. Altay’ın minik takımından genç takımına, oradan da A Takımı’na kadar her grupta oynayan, Beşiktaş’a transfer olmasına rağmen yuvasına olan özlemine dayanamayıp yine Altay’a dönen ve kariyerini İzmir’de tamamlayan Mithat Mıhçı, futbol yaşantısını, unutamadığı anılarını, yeni nesile önerilerini, Türk futbolunun bugünkü durumunu sizler için anlatıyor. Keyifli okumalar…
- Sevgili Mithat Mıhçı, bize kendinizden bahseder misiniz?
6 Kasım 1948 yılında doğdum. Babamın işi gereği Malatya’dayken doğmuşum. İlkokul dönemimde İstanbul’daydık. Daha sonra İzmir’e taşındık. Ortaokul ve lise zamanlarım İzmir’de geçti. Üniversiteyi de Ege Üniversitesi’nde okudum. Bu yüzden İzmirli sayılırım. Gazi Okulu’nda top oynarken Altaylı idareciler beni görmüş, beğenmiş. Futbol hayatıma Altay’da adım attım. 1963 senesinde Altay’ın minik takımında başladım. 1965 yılında genç takıma çıktım. 1966 yılında Türkiye Genç Milli Takımı’nda oynadım. 1967’de de profesyonel oldum. 1976’ya kadar Altay formasını giydim. 1976-78 seneleri arasını Beşiktaş’ta geçirdim. Daha sonra tekrar Altay’a döndüm. 1980 yılında da aktif futbolculuk yaşantımı sonlandırdım. Benim Altay’da oynadığım dönemde çok futbolcu yetişti. Başka kulüplere transfer olduk ve camiamıza iyi paralar kazandırmanın mutluluğunu yaşadık. Ben içten içe, Altay’a bürünmüşüm. Futbolu bıraktıktan sonra askerlik yaptım. O dönemde yedek subaylar futbol oynayamıyordu. Ben de futbolu bırakarak 18 ay askerlik yaptım. Askerliğim bittikten sonra futbola devam edebilirdim ancak ben, iş hayatına atılmayı tercih ettim. Uluslararası nakliye işiyle uğraştım. 1986 yılında antrenörlük için özel bir kurs açıldı. Erol Togay, Fatih Terim gibi isimler, bu kursta eğitim aldı. Ben de bu kursa katıldım ve diplomamı aldım. Fakat antrenörler o dönem iyi para almıyordu. Benim de işim iyi olduğu için antrenörlüğe sıcak bakmadım ve işime devam etmek istedim. 1990 yılından sonra antrenörlük büyük bir patlama yaşadı. İşte ondan sonra kendi kendime, “Keşke antrenör olsaydım” dedim ancak o zaman riske giremezdim.
- Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Altay A Takım maçlarında devre arası olunca sahaya girerdik. 15 dakikalık arada kendimizi göstermek için topla oynardık. Bu yüzden hiç kimse topu başka birisine vermek istemezdi. Bu, ilginç bir olaydı. 1971-72 sezonunda Türkiye Kupası yarı finali oynuyorduk. Rakibimiz Fenerbahçe’ydi. Bahsettiğim senelerde Fenerbahçe kadrosu çok iyiydi. Bizim onları eleyeceğimizi kimse düşünmüyordu. Maçtan önce yöneticimiz Rıdvan Burteçin yanımıza gelerek, “Fenerbahçe’yi elerseniz her birinize 5.000 lira prim vereceğim” demişti. Tabi bizim için bu rakam o zaman için inanılmazdı. Soyunma odasına paraları koymuştu. Biz maça çıktık, rakibimizi eledik. Maç sonunda baktık ki Rıdvan Abi soyunma odasına paraları toplamak için koşuyor. Biz de sevinmeyi bırakarak paraları toplamaması için arkasından koşmuştuk. Öte yandan 1967-68 sezonunda çıktığım ilk maçımı unutamam. Yine Fenerbahçe’yle oynuyorduk. Son 20 dakika oyuna girmek için ısınıyordum. O kadar heyecanlıydım ki ayakkabımın bağcığını bile zor bağladım.
- Yeni nesile önerileriniz var mı?
Yeni nesil zaten yapması gerekeni yapıyor. Dönemlerimiz birbirinden çok farklı. Şimdi kondisyona ve kuvvete dayalı bir futbol var. Bunlar olmadan olmuyor. Bizler, haftada üç idmana çıkıyorduk. Şimdi ki futbolcular günde çift idman yapıyorlar. Bizim dönemimizde teknik oyuncu sayısı fazlaydı. Tabi bizler saha içi ve saha dışı her şeye çok dikkat ederdik. Onlar da dikkat etmeli. Futbolculuk saha içinde bitmiyor.
- Türk futbolunun bugünkü durumunu değerlendirir misiniz?
Futbolumuz batmak üzere. Bunu yalnız ben söylemiyorum, herkes söylüyor. Kulüplerimiz borç batağında. Borç rakamları dudak uçuklatacak cinsten. Bu kadar borcu nereye yapıyorlar, anlamak zor. Gelirlerin fazla olmasının yanı sıra savurganlık çok. Yabancı sayımızın da yarı yarıya inmesi gerektiğini düşünüyorum. Hatta Süper Lig dışında yabancı oyuncu kalksın. 1. Lig’deki yabancıların yaptığı işleri bizim genç oyuncularımız da yapar. Altınordu bu anlamda örnek alınası bir davranış sergiliyor. Diğer kulüplerimiz de bu şekilde ilerlese borca girmezler. Milli Takımımız’a da oyuncu yetiştiremiyoruz. Kadroda bulunan isimlerin birçoğu yurt dışında eğitim almış oyuncular. Futbolumuzda temelden bir değişim yaşanmalı. Altyapıya önem vermeliyiz. Futbol, çok büyük bir sektör haline geldi. Bunun da hakkını vermeliyiz. Çok büyük paralar alıyorsak bunun karşılığını da göstermeliyiz. Bazı futbolcular, oynamadıkları halde inanılmaz rakamlar kazanıyorlar. Futbolculara verilen ücretler oynadıkları kadar olmalı. Eğer o maç oynamadıysa bu rakam yarı yarıya düşmeli. Bizler maaş ve prim olmadan toprak sahada çok koşardık. Neden? Çünkü bizim armaya sevdamız, renklere aşkımız vardı.